Balenciaga..

Henüz az kişinin keşfettiği bir parfümdü. Amber ve kaladyum akoru baskın olsa da etkisi azalmaya başlayınca, etrafa inceden bir nane kokusu yayardı.Sen çok severdin… Kavuşmalarımızda önce bana uzun uzun sarılır, kokumu içine çekerdin. “İsmin ne güzel, kokun ne güzel.” Derdin. Ben de her yanına geldiğimde, sana varmadan birkaç saniye önce; üst notalarda, dalga dalga senin bedenine yayılayım diye parfümümü tazelerdim. Sanki hiç meziyetim yokmuş sanki seni haketmiyormuş gibi kokumla, kalbinde yer etmeye çalışırdım. Sen parfüm kullanmazdın. Saçların da ruhun da hep darmadağınıktı. Bol tarihi olan, yemyeşil, keşfedilmemiş bir kıtaydın. Ama gündüzleri nasıl oluyorsa, belki işine aşkından, derlenip toplanıp hatrı sayılır bir insana dönüşüyordun. İtiraf etmeliyim, ben senin gecelerini seviyordum. Aksam olup da yara bandını çıkardığın, yaralarını gördüğüm o an; en zayıf halinde bile sana teslim olmuş bir kadındım ben… Sen de beni çok sevdin, biliyorum. Bileklerime, boynumdaki küçük kırmızı noktaya varana kadar ince ince, detay detay sevdin beni. Sonra nasıl oldu, bilmiyorum. Bir yuvarlağın merkezinde birbirimize dönükken, yavaş yavaş çemberin dışına doğru çıkmaya başladık. Mesala sen bilmezsin. Birgün yanıma geldiğinde, senden gelen parfüm kokusuyla ben gideceğini anlamıştım. Sen sevmezdin öyle şeyleri. Dedim ya saçlarını bile taramazdın. Sanki benim kahramanım artık baskaları tarafından keşfedilmişti. Aklıma o an ne geldi, biliyor musun? Hani sen hep bana gel derdin, ben bir türlü gelemezdim. Hatta bir gün otoparkın ben kokmuştu ve geldim sanmıştın. Ben olmadığımı anlayınca da beni arayıp isyan etmiştin. O dakika var ya yerin dibin girsin. İğrenç hissettim. Berbat bir çaresizlikti. İşte o salak parfüm koktuğun an da öyleydi. Sanırım artık istesem de gidecek bir yerim yoktu. Evsizlik, sokaklarda yaşamak mı sandınız? Evsizlik tam da budur işte. Ne beton yığınlarına sığarsın ne de sokaklara. Artık ait oldugun bir yer kalmamıştır. Koskoca denizde bir kum tanesi bile değilsindir. Hislerimde yanılmadım. Önce usul usul sonra koşar adım benden uzaklaştın. Ve o gün beni gökyüzünden, bilmediğim tanımadığım bir evrenin içine attın. Artık gitmiştin. Ve giden bir insanı döndürmenin anlamsızlaştığı, yaştaydım. Tam o dönemde, aptal bir tesadüfle sevdiğin lanet kokumun piyasadan kaldırıldığını duydum. Neyse ki elimde açılmamış bir kutu vardı. Ve ben senin bir gün gelme ihtimaline karşı üç yıl o kutuyu açmadım, sana sakladım. Seni unutma yolunda en kayda değer adımım, yıllar sonra o kutuyu açıp, yeniden ben aslında “sen” kokmak oldu. Her bir fısta epey gözyaşı döktüm. Yalandan ayrılmalarımız çok olurdu. Yine o tarz bir ayrılıkta bana demiştin ki; sen gittin, peki ben niye kaldım” aslında gitmemiştim, bir köşede seni bekliyordum. Şimdi sen gerçekten gittin ve ben gerçekten kaldım. Ve daha da kötüsü artık gelsen de bir gelmesen de..

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.