EVLİLİK PROGRAMI’NA HAYATIMIN DERSİ SIKIŞMIŞ!

Şimdilerde entelektüel kesimin yeni havası :“ Televizyon hiç seyretmem. Dizi mi? Hele onu hiç bilmem.”  Bok var! Seyretmeyin; durmadan okuyun, mala bağlayın emi? Ben de  uzun süre televizyondan uzak yaşadım çünkü başka boş işlerle uğraştım ve ona vakit ayıramadım. Özletti kendini namussuz, geri döndüm. Geçtiğimiz yaz sezonu geldi bu zamansız özlem. Malum kanallarda işlerin kesat olduğu, zappingin en çok yapıldığı dönem.  Baktım tatmin olunacak gibi değil, Saracağım bir diziye niyet ettim ya bir kere yılmak yok. Eşe dosta sordum trend dizileri, seçtim “kuzey güney”i. Girdim nete, başladım seyretmeye. Bir iki bölüm ıkındım sonunda ooo hikayeye dalmışım çoktan.  Seçimim, Lost olsaydı daha karizmatik olurdu değil mi? Damarlarımdaki asil Türk Kanı ılık ılık akarken yemişim Lost’u!

Burası gelişme bölümü, hemen konuya giriyorum. Diziyi seyredin, aldınız siz mesajı. Televizyonla uzun bir aradan sonra yeniden barışmışız. Fazla samimiyete gerek yok. Gündüzleri kapalı,  ta ki o güne kadar:P  Absurt saatlerde uyumak istersin de aman kötü kalkarım diye kendini engellersin ya,  hani bedende derman yoktur;  illa yatar pozisyonda  olacak.  Attım kendimi divana, yaktım bir cigara, elimde kumanda. Amanın o da ne ? Eleştirmezsen, kro tabir edileceğin bir program “Esra Erol ile Evlen Benimle” yayında.  Genç bir adam anlatıyor, görüntüsünün yanında da özellikleri yazıyor; ticari taksi plakası, arsaları, iki evi, arabası var. Dikkatinizi çekerim özelliklere!  Beyin benim farklı çalışır biraz, hemen kafamda  soru işareti beliriveriyor. Mülk yoksa ne yazacak?  “Adı Ahmet, bi s..i yok.”  Neyse amaç kafa doldurmak değil, boşaltmak!

Bakınız bu genç bey ne güzel şeyler söylüyor: “ Ben evlenmeye niyet ettim.  Nikah dairesine gittim, uygun günlere baktım. Üstelik henüz bir gelin adayım yok! Ama istiyorum ve göreceksiniz bu programda hayatımın diğer yarısını bulacağım. İzninizle size birşey anlatmak istiyorum. Yıllar önce, kendimi geliştirmek adına bir dil kursuna gitmeye karar verdim. Seçimimi Rusça’dan yana kullandım. İki yıl kursa gittim. Artık Rusça’yı çok iyi biliyordum. Haliyle bir merak oluştu bende ve dilini konuşabildiğim ülkeyi görmek istedim. Cep delik cepken delik o dönemler. Kısa bir araştırma yaptım ve gitmemin imkansız olacağını anladım. Değil otel parası uçak parasını bile toparlayamazdım. Aradan bir hafta geçti ya da geçmedi, sokakta yürüyorum. Bir kadın mikrofon uzattı , Rusya’ya gitmek ister misiniz, diye sordu. Şaka mı bu dedim? Kadın başladı anlatmaya; programımızın adı passaparola, kazanırsanız ödül Rusya seyahati.  Tabi ki  hemen yarışmayı  kabul ettim. İki kişi yarışıyoruz, görevler veriliyor ve biz belli bir sürede bunları yerine getiriyoruz. Velhasıl yarışma başladı. Ben ikinci etaptayken rakibimin dördüncü etapta olduğunu örgendim. Onu geçmem imkansızdı. Süre bitmek üzereydi. Pes etmeye karar vermişken  biranda kendime geldim. Ben Rusya’yı diledim ve Allah bana bir fırsat sundu. Bunu değerlendirmek ya da yok saymak benim elimde. Biranda öyle bir hızlandım ki  imkansız olanı basardım ve rakibimi geçip yarışmayı kazandım. Sonrasında şahane bir Rusya tatili geçirdim!

Siz ne çıkardınız bu hikayeden bilmiyorum ama ben şu çekim kuvveti geyiklerinden çok daha farklı birşey çıkardım. Yeter ki isteyin Allah size onu verir, değil burada yaşanılan. Siz çok isterseniz, Rabbiniz  ona kavuşmak için fırsatlar sunar. İşte onları yakalayın, kaçırmayın! Armut piş ağzıma düş yok,  sizin anlayacağınız… Bununla ilgili bir söz okumuştum. Tam anımsamasam da şunun gibi birşeydi: “Bazen fırsatlar kapıyı hafif tıklar, uyanık olun!” Hepimizin kaçırdığı ne fırsatlar var değil mi? Bırakın şimdi onlara üzülmeyi, yenilerini yakalayın. Canınız istemezse siz atın ben yakalarım;)

ŞİMA…

 

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.