Doğum günlerini pek sevmem. Aslında seremoni gerektiren hiçbir şeyi sevmem ve genelde de bu tarz davetlere katılmam. Yirmili yaşlardan sonra kutlamalar işkenceye dönüşür. Pasta artık tek mumla idare eder. Üflerken herkes ‘happy birhtday’ diye bağırırken bana ses ‘bir sene daha koyduk sana’ olarak gelir.
Evet benim ciddi bir yaşlanma fobim var. Hayatta ertelediğim ve muhtemelen ertelemeye devam edeceğim daha çok hayalim var. İçimde, “ya hiç büyümezse” diye korktuğum haylaz bir çocuk var. Bu yaşıma yakışmayacak enteresan davranış biçimlerim var. Örneğin artık doktor olamam ya da balerin ya da ünlü bir piyanist. Ne bileyim bunları olmak istemedim aslında ama olamayacağımı bildiğim için, ya günün birinde dayanılmaz bir arzuyla tutturursam, diye korkuyorum. Zaman öyle akıp giderken ben sadece bakakalıyorum. isteklerim aklıma gelince rahatsız edici bir heyecan kaplıyor içimi… Bazen yataktan kaldırıyor gecenin bir yarısı. Biliyorum ki her sene keşkelerim biraz daha artıyor. Sonra şükretmek istiyorum ama bir arkadaşımın lafı aklıma geliyor: “ Şükretmek bencilliktir”, vazgeçiyorum. Ben yaş aldıkça çok duygusallaşıyorum. Sokakta yaşayan insanlara, çocuklara, yaşlılara saatlerce gözyaşı döküyorum. Sonra bindiğim arabaya, yaşadığım eve lanet ediyorum. Paylaştıkça çoğalan para herkese yetecek kadar sevgi istiyorum. Ama değil başkalarına ben kendime bile geç kalıyorum.
Bu sene itiraf etmeliyim ki doğum günü kızı olmak istedim. Böyle büyük büyük beklentiler içine girdim. Ama yine de sürprizleri reddettim. Malum artık büyüdük, çoluk çocuk sahibi oldu herkes. Kimseyi kasmayayım diye davet etmedim, üç kız eglendik. Tıpkı çocukluğumdaki gibi tepindim durdum sahnede. Hatta bir ara oryantel havasında kendimi rap yaparken yakaladım. Zil zurna olduk, taksiciye sardık, yan masadaki kadınlarla karşılıklı göbek attık. Biz dün gece eğlencenin dibine vurduk. Sabah uyandığımda annemle babamı istedim, ama gelmediler. Eee biraz ona da üzüldüm. Çocuk gibi burnumu çeke çeke ağladım. Sanırım ben yaşlandım:(